4 Mayıs 2008, Florida Keys ve Key West

BUNA MUTLULUK DERLER!!!


Miami`den ciktik yol, geze geze taa Amerika`nın en güney ucuna, Küba'ya en yakın noktasına geldik.Yolda bir çok yerde mola verdik. Manzara bizi bizden aldı götürdü. Yeryuzu bu kadar güzelken acaba cennet nasıldır diye düşünüyorum.

Florida Keys, Miami'nin ucunda bulunan 14 adaya verilen isim. İrili ufaklı bu adalar 43 adet köprü ile birleştirilmiş. 130 mili bulan bu yol, muhteşem deniz manzaralarıyla saklı zevkli bir yolculuk oldu bizim için. En sevdiğim kısım en sondaki Key West oldu. İlk defa Amerika’da yapaylıktan uzak orijinal bir yer görmüş olduk. Biraz da tesellim oldu bu, Amerika'da umutszca yaptığım seyahatlarim için. Palmiye ağaçları ve envai çeşit farklı bitkileriyle, sokaklarında rahatça dolasan tavuk ve horozlarıyla, kendine has biraz viktorya bazen Küba tarzı evleriyle tam göze hitap ediyor doğrusu.

Çok onceden, 1912 yilinda Key Weste Floridadan tren varmis, bu tren suanda sadece kalintisi bulunan 7 mil uzunlugundeki kopru (7 Mile Bridge) ile baglaniyormus. Bu köprü adaları birleştiren köprülerin de en uzun olanı. Bir yanda Atlantik okyanusu diğer yanda Meksika körfezi.

7 mile bridge


Amerika'da yaptığımız seyahatlerde oteller konusunda beklentilerimi düşük tuttuğumu söylemiştim. Southernmost otelde rezervasyon yaptırmıştım 2 gece için, sonra bir gün daha Miami'ye ayırmaya karar verdik. Şükür ki otelimizde güzel çıktı, içim rahatladı.


not: Odalara hali koymamislar, isabetli bir secim



Kendimizi odaya atar atmaz kostüm değişikliği ve hemen şehri keşfe çıktık. İlk önce hemen yanımızda bulunan Southernmost beach'e gittik. Bir futbol sahasının 4de biri kadar ya var ya yok, su da pek temiz görünmüyordu. Neden sonra suda görünen kalın borulardan anladık durumu; lağım boruları direk okyanusa boşaltılıyor. Bu küçük plajı kesinlikle tavsiye etmem, yüzmek için de güneşlenmek içinde ideal değil.

Şehrin en gözde caddesi Duval Street üzerindeki irili ufaklı butikleri, hediyelik eşya satan dükkânları dolaşarak şehri gezdik. Tüm şehri bir günde gezmek mümkün, yuruyerek biraz yorucu olabilir, biz 2 saat yürüdük.






Fort Zachary park


Daha önce gidenlere sormuştum nerede denize girebiliriz diye birkaç tavsiyeleri vardı, aklımdan çıkmıştı ki karşıma Fort Zachary Taylor park tabelası geliverdi. Hemen tabelayı takip ettik ve çok hoş ve sakin bir cadde üzerinden parka doğru yürüdük. Bu caddeye köpekler alınmıyor, yolun her iki yanına da park etmek yasak, sadece o sokakta oturan sakinleri arabalarını sokabiliyor, tabi parka gidenler bu konunun dışında. Ayrıntıların belirtilmesinden maksat caddenin nezih görüntüsüdür, otomobilsiz, ortalıkta hiçbir çöp olmayan ve kuş cıvıltılarının duyulduğu ruh dinlendirici bir sokak. Minik bir ücret karşılığında ağaçların altında, deniz manzaralı bir piknik alanı size bedava veriliyor. İsteyen denize giriyor isteyen kitabini okuyor. O kadar güzeldi ki su dayanamadım. Birçok plajda olduğu gibi açılmak yasak. Ama kumsalda yürümek ve sadece dalgaların sesiyle uzaklara dalmak bile yetiyor bazen. Bisiklet turu yapmadığım için çok pişmanım. 2 saati bulan yürüyüşümüz ardından oteldeki minik balkonumuzda çayımızı içtik ve şişmiş ayaklarımıza bakmadan ertesi gün planları yaptık.

Küçük yerlerin getirdiği o samimiyet ada halkında da görülüyor. Hani o bizim çoktan kaybettiğimiz içtenliği arıyor gözler üçük beldelerde. Buralara zatne pek uğramamış o duygu, yine de filmlerde gördüğümüz herkesin herkesi tanıdığı ve merhabalaştığı durum var. Hatta yoldan gelene gecene bile laf atan, hal hatır soranlar var. Ben de bundan nasibimi aldım, Key westli yaşlı adam "Bu kadr güzel olmak zorunda değilsin" diye bağırdı arkamdan. Kadın ruhu heryerde aynı, iltifata bayılıyoruz.

3 Mayıs 2008 Miami, Florida


3 Mayıs 2008 Miami, Florida
Küçükken oyuncakçıların önünden geçermişiz, annem onumu kapatırmış görmeyim diye. Israrla almak istermişim. Sanırım simdi de tatil rehberlerini saklıyorlar gezi kolik kızlarından. Babam hep şöyle der “ Kızım! Senin her istediğin oluyor, her duan gerçekleşiyor bazen geç de olsa!”Bu defa pek de geç olmadı hâlbuki. Gecen yılın basında sanırım haberdar oldum Key West diye bir yer olduğundan. Nasıl oldu da duymadım yâda dikkatimi çekmedi bilmiyorum. Ama son bir yıldır hep aklimi kurcaladı durdu. Bu yıl da özlem gidermek için geri gelmişken Miami’ye uğramazsak ayıp olur dedim. Rotamızı Miami, Florida Keys (Key Largo, Marathon, Islamorada ve Keywest), sonra Miami’e dönüş ve oradan Las Vegas’a yönlendirdik. Aslında rehber benim ama nezaket gereği onlarında fikirlerini alıyorum bazen. Yediğimiz içtiğimiz de dâhil anlatalım neler gördük neler yasadık.


Continental Airlines ile daha önce Texas’a uçtuğum için ben de iyi bir intiba bırakmıştı. Miami’ye de onu tercih edelim de geniş koltuk rahat uçuş yaşayalım dedik ama şansımıza minik bir uçak cıktı. Yâda evdeki hesap çarsıya uymadı. 3,5 saat denmesine rağmen 2 saatte getirdi pilot, bizdeki sevinç görülmeye değerdi. Şehirde otel ayarlayıp kısıtlanmak istemedim ama navigasyon sistemimizin azizliğine uğrayıp defalarca yol aradık. Neyse ki varabildik akşamüstü otelimize. Ucuz olsun nasılsa gece kalacağız diye RedRoofInn’i tercih ettim. Nasılsa kahve makinesi ve mini bar dışında diğer otellerden pek bir eksiği yok ($89 değişmez rakamdır, vergi ile $100 bulur, 2 tane çift kişilik yataklı bir oda için). Aksam ustu hem şehri bir gezelim hem de gün batımını görelim diye Miami Beach tarafına gittik. Miami Beach çok uzun bir plaj ve birçok uzantısı var. Aksam ustu diye herkes çekilmiş bir tarafa. Sadece azimli sporseverler ve biz kaldık gün batımını seyretmek için.



Ege ve Akdeniz kıyılarını görmüş Türklere Miami'yi beğendirmek biraz zordur tabi. Kumsalı çok alımlı değilse de buradakilerin pek taktığı yok. Zira yüzen çok kişi yok. Genellikle güneşleniyorlar, spor klüpleri de dalış ve sörf yapıyorlar.


Miami’nin gözümü okşayan en güzel görüntüsü palmiye ağaçları şüphesiz. Gözümüzün alıştığından daha uzun ve gövdesi betonumsu bu ağaçlar sıralanmış yollarda hoş geldiniz der gibiydi. Aksam sefamız çok uzun sürmedi ve otele döndük. Yarin uzunca bir yolumuz var önümüzde.