West America, Las Vegas, Haziran 2007


Aslında bu şehir için söylenecek pek birşey yok, bildiğiniz çöl!
Kapitalist bir anlayışıtan başka birşey de beklenmezdi, çölün ortasinda her mevsim kar yapan bir sektör yapmak. Çoğunluğu kumarhane, oteller ve restoranlardan oluşan bir çöl sehri. Otellerin herbiri başka bir konsepte inşaa edilmiş, Paris, New York, Çöl, Venedik, Sirk ve Roma.


Dürüst konuşmalı, bu şehirde fazla kalmak istemedim, hem çok yorgundum hem de konsept olarak sevdiğim şehir profiline uymuyor. Uzun bir yolculuk olduğu için çok tadını da çıkaramadık. Hiç olmazsa helikopter turu yapıp şehri kuşbakışı görelim dedik ama rüzgar olduğu için turları iptal etmişlerdi. Fazla seçeneğimiz yoktu, Büyük Kanyona gitmek için yola çıktık. Bir de ne görelim çölün ortasında masmavi bir göl, Lake Mead.


Babacığım ile dibi çamurlu gölün tadını çıkardık. Daha korkmasam biraz daha yüzerdim ama ürktüm. Bir daha gelirsem jet-ski yapmak için kendime söz verdim.

West America, San Diego, Haziran 2007


Şahsına münhasır bir kültür, San diego!
Buram buram kızılderili ve Meksikan kültürü kokan bu şehir tam da Meksika sınırında. İnsanlara olmasa da, beldelere hep tepeden bakmayı severim. Bunun için şehrin en meşhur ve en müstesna tepesini seçtim. Bu minik kasabada, Meksika ve Amerika'nın ilk yerlileri olan kızılderilileri tanıtan birçok alışveriş merkezi ve bilgi alınacak görevliler bulunuyor.

SEVDİĞİM KARELER



Birinci dünya savaşından sonra Time Square’de öpüşen denizci ve hemşirenin heykeli. 2. Dünya savaşı sonrasında Japonya’nın mağlup edilmesiyle 75,000 kişi kutlamalar için New York Time Square’de toplandı. O sırada şehre kız arkadaşını görmeye gelen Glenn McDuffie kutlamalar esnasında yaşlı-genç birçok kadını öper. Sonra ismi belirlenemeyen bir hemşire ile öpüşürler. O sırada kendilerine doğru gelen fotoğrafçıyı kızın kocası yada erkek arkadaşı sanan McDuffie, sonradan onların Time Square’in sembolu haline gelen fotoğraflarını çekmeye geldiklerini anlar. Bu çiftin heykeli san Diego’da Seaport’ta bulunmaktadır.

Oldukça kavisli Coronado Köprüsü (3,407 metre )



Boğaz köprülerimizin aksine (FSM ve Boğaziçi, Amerika'daki hemen hemen tüm köprüleri yürüyerek geçmek mümkündür. Aslında bir zamanlar bizde de mümkünmüş. Tahmin edileceği gibi intiharlar artınca yayalara kapatılmış. Ben de tam nasıl Amerikanlar izin veriyor intihara yol açılmış olmuyor mu dşye düşünürken, Coronado Köprüsü intihar olaylarında ülkedeki en kötü namı olan 3. köprüymüş.



San Diego'da sadece bir gece kaldık ama San Diego`nun meşhur hayvanat bahçesine gitmedik. Tüm turist rehberlerinde ağız birliği etmişcesine verilen reçete gibi gezi yerlerini robot gibi gezmek yerine kendimiz keşfetmeyi tercih ettik. Coronado adasına gidip yemyeşil deniz manzarası ve palmiye ağaçları ile gözlerimize ziyafet çektik. Sonra direksyonu San Francisco'ya çevirecektik ki babam tam ters yöne Las Vegasa gitmekte ısrar etti. Yok biz kumar oynamayız, hem 7-8 saat Nevada Çöllerinde ne işimiz var dediysek de kendimizi yollarda bulduk.

West America, Los Angeles, Haziran 2007


Her yıl geleneksel olarak düzenlediğimiz “road trip” gezimizi bu yıl Batı Amerika üzerinden yapmak istedik. Uzun zamandır batıya açılmaktı hayalimiz. Listemiz başta birkaç eyaleti kapsıyordu ama sonra babam çılgın, ben çılgın taa nerelere gittik. İlk olarak Los Angeles ile başladık gezimize.

Ünlüler diyarı, kayıp melekler şehri.
Los Angeles aslında İspanyol asıllı bir kelime. “Kutsal annemizin şehri ve meleklerin kraliçesi” anlamına geliyor. Bir başka rivayete göre “Kayıp Melekler Şehri” anlamında. Biz de bu melekler şehrini, ünlüler diyarını, meşhur Hollywood dünyasını görüp keşfetmek istedik.

Uçaktan iner inmez arabamızı kiraladık ve otele yerleştik. New York-Los Angeles arası tam 6 saat sürüyor. Uçtan uca en uzak noktası uçakla ancak 1 saat süren bir ülkede büyüdükten sonra 350 milyonun nasıl olup da bu ülkede kaybolmadığına şaşıyor insan. Sabah ilk işimiz "Sana dün bir tepeden baktım" demek için Griffith Observatory`e (Aslında rasathane ve gözlemevi) çıktık. Düzenlemeleri de çok ilginç rasathaneye arabayla çıkmak için rezervasyon yaptırmak gerekiyor, yada arabanı otoparka park edip onların sunduğu servisle tepeye çıkmak mümkün. bu ,işin bedavası yok mu derseniz, var tabiki; Los Angeles sıcağında yürüyerek tepeye çıkmak (takriben 20 dakika ve mümkünse kendinizi ordan aşağı bırakmak-inmek için enerji kalmayacak ya). Tahmin edeceğiniz gibi servis aracını aldık ve kişi başı $8 karşılığında doya doya bir Los Angeles manzarası izledik.


Yoğun bir sis olduğu için manzaranin tadını çıkartamadık. Bir de içeride bizi bekleyen astronomi gösterileri de hiç mi hiç ilgimizi çekmedi. Meşhur Hollywood yazısını görüp hatıra fotoğrafı da çektirmesem çok üzülürdüm.


New York'un kışın manto delen soğuğu, yazın asfalta yapıştıran nemli sıcağına alışmışız, dört yanı palmiyelerle çevrili bu şehir bize cennet gibi geldi, yadırgadık biraz da. Yollarda palmiye, bahçelerde palmiye, Wal-mart bahçesinde hatta Starbucks yanıbaşında bile palmiye heran tatildeymiş hissi veriyor insana.

İlgimi çeken yapıları zoomlarken, bu tüneli bir araba markası reklamında da gördüğüm aklıma geldi.


Adet yerini bulsun diye diğer turistik mekanlara da gittik. Meşhur Holloywood filmlerinin çekildiği Universal Studios/studyoları, Hollywood, ünlülerin ödül törenleri için poz verdiği ve üstünden geçtiği kırmızı halı ve diğer yerleri de görmüş olduk.

Bu tip uzun geziler yaparken, hem klasikten şaşmamaya hem de az bilindik yerlere ayak basmaya önem veririz. Los Angeles aslında ispanyol nüfusu baskın kültürü, İstanbulu hatırlatan trafiği (hatta biz daha şanslıyız), palmiye ağaçları ve Laguna Beach ile çok ilginc biryer. Diğer bir yandann tipik bir Amerikan eyaleti; heryerde Macy's, Wal-mart ve Starbucks bulmak mümkün. Bazen başka bir şehre geldiğini bile anlamak zor parklarda çocukları ile doya doya piknik yapan İspanyollar olmasa. Rotamızı Meksika tarafına çeviriyoruz, bekle bizi San Diego!